AHZAN-I RAYİHA
Ahzan-ı Rayiha
Bekliyordu
orada öylece... Düşündü bir an.
Acemi bakışlarıyla şimdiye değin bu kadar dikkatle insanları gözlemediğini
düşündü ansızın.
Oturduğu bankın verdiği soğuklukla içi tir tir titrerken yüreği ateş gibi
yanıyordu genç adamın... Yelkovanın akrebi kovaladığı an saatine göz gezdirdi, iki’
ye sekiz vardı. Onunla karşılaştığı an nasıl bakacağını, neler söyleyeceğini,
nasıl davranması gerektiği konusunda bir öğretmen edasıyla kendini
tembihliyordu.
Gülünçtü aslında bir bakıma. Telaşı, bir çocuğun, aldığı oyuncağın poşetini
yırtmak ve ona sahip olmak için verdiği telaş gibiydi, ama bununla birlikte bir
o kadar tatlı bir durumdaydı.
Oturmuş bekleyişini sürdürüyorken tam da o an gözleri hep görmek istediği ama
bakmaya bile utandığı, gözlerinin içine bakmaya cesaret edemediği güzellikle
karşı karşıya kalmıştı. Yüzünü görünmeyen bir ateş ve yansıtmaya çalıştığı
tebessümle karışık şaşkın bir hal almıştı genç adamın... Kız onu görünce işveli
bir şekilde baktıktan ve öne düşmüş saçlarını arkaya attıktan sonra
hareketlenip caddenin karşısına geçmeye, sevdiği adamı karşılamaya yönelmişti
ki o elem dolu, ızdırap veren acı olay cereyan etti.
Kız karşıya geçmek isterken hızla gelen aracın kurbanı olmuştu.
Öylece onu arabanın önünde yerde uzanmış halde ve kanlar içinde görürken
dünyası başına yıkılmış adeta dilini yutmuştu genç adam... İnanamadı, inanmak
istemedi.
Bir an yerde uzanan can parçasına, ömr-ü baharının aşkına baktı. O daimi
gülümsemesiyle, gözleriyle, çehresiyle her zamankinden daha güzeldi. Sanki ona
son bir şey demek istiyormuşcasına bakıyordu mahzun mahzun... Saçlarından iki
üç tel yüzüne düşmüştü yine her zaman ki gibi... Duramadı ayakta, yere yığıldı,
bilincini kaybetmiş gibiydi genç adam... Ayağını uzattı ve sevdiği kızın başını
dizine koydu, uykusundan uyandırmak istemiyormuş gibi... Bu sefer her zaman
yaptığı gibi yüzüne düşen saçlarını arkaya atmadı genç kızın. Gözyaşları
yığın yığın düşerken üzerine... Eğildi, eğildi ve derin derin kokladı
sevdiğini. Bahar gibi kokuyordu, huzur kokuyor, özgürlük kokuyordu kız. Ruhuna
kazıdı o kokuyu genç adam... Unutmayacağına, o kokuyu hep ama hep yaşatacağına
söz verdi kızın huzurunda
Bir kez ve son kez gamzesiyle dudağının kenarı arasındaki o çukura gömülmek istedi bi an. Öptü öptü öptü, sığamadı ama
Sığamazdı da...
Murat LALO
Hiç yorum yok: