Benim İnsanlarım
BENİM İNSANLARIM
Deniz ilk defa ona bu kadar anlamsız gelmişti. O baktıkça
içine dolan gökyüzünün yansıması yerini derin bir bunalım başlangıcına
bırakmıştı. Denize baktıkça kendince düşüncelere dalıp, fikirleriyle icraatları
arasındaki çelişki kavgasının kurbanı oluyordu. Bir sigara daha yaktı ki
sigarayı hiç sevmez yanında yaksalar rahatsız olurdu ama buraya gelmeden önce
ilk işi büfeden bir paket marlboro almak oldu. Köyünü, doğduğu yeri, özlüyordu
bir yeri hasret bir yeri gurbetti çünkü. Kendini buraya ait hissetmedikçe bu
özlem biraz daha yükleniyordu sırtına. Çok sevmişti burayı ilk geldiğinde
hâlbuki. Sanki Kireç Burnu'nda geçmişti ona verilen bu can, bu deniz sanki doğdu
doğalı onundu ilk geldiğinde! Daha zaman
ve mekânın içinde kayıp olmamıştı, çevresinde geçen insanların makinalaştığını,
herkesin kendi çıkarları için kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığına
bürünerek, hak gözetmeksizin hakkın peşkeş çekildiği bir hayatın içine
düşmemişti. Hayatı da sonradan bu düzensiz düzenin çarkına dahil oldu zaten.
Yaptıkları ve düşüncelerinin haklı kavgası getirmişti onu buraya. Atıvermişti
kendini sahile, sığınmıştı bu banka bir anaya sığınır gibi. Bilseydi
insanlarından öğrendiği dünyayla husumet düşeceğini sever miydi bu boğaza
sığmayan denizi, yaraştır mıydı bu Kireç Burnu'nu, doğduğu topraklara. Eski
zamanlara hasret bakıyordu denize. Gülümsedi, aklına lastik topla akşam ezanına
kadar futbol oynadığı; gol atınca da en sevdiği futbolcunu ismini bağırarak tüm
alanı koştuğu geldi tabi sonrasında eve geç kaldığı için babasından dayak yeme
korkusu. Düşündü sahi ne masum korkularmış. Esen rüzgâr biraz üşütmüştü onu.
Montuna iyice sarıldı ne zaman korksa, tedirgin olsa, arafta kalsa hep
sarılacak danışacak birine ihtiyaç duyardı. Burada oda yoktu! Bu yüzden hiç
kimseye güvenmez, ilişkilerini mesafeli tutardı. Aslında böyle biri değildi.
Olduğuyla olmak zorunda bırakıldığı kişiliğin arasında bu bankta oturduğu gibi
oturuyor, yine zihnin bir köşesinde kalmış saf duygularını ve o saf duygularına
ortak ettiği insanları -bu yer ve bu insanlar onları silecek korkusuyla-
anımsıyordu. Onlar, onun insanlarıydı bu zamana bu mekâna ait değildiler, onlar
sayesinde insan neydi tanımını akılında tutuyordu. Gülmüyordu yüzü, belki de
böyle olmayı ben seçtim diyordu, kendi küstahlığına kızmaya başladı şimdi de bu
böyle sürüp gidecek kendini kocaman bir kısır bir döngünün içinde bulacaktı.
Çalan telefonu bütün bunların önüne geçti arayan ofisteki bir arkadaşıydı. –
Yusuf abi nerde kaldın ya öğle molasına çıkacağız sen hala ofiste değilsin.
Geliyorum deyip telefonu kapattı. Şimdi o vazgeçmeye çok yaklaştığım hayata
geri dönme vakti geldi, dedi. Ve otobüs durağına yürümeye başladı efkârında
huzur bulduğu düşünceleriyle.
YUSUF
DEMİR

Çok güzel akıcı bir dili var. Ünlü bir yazarin kitabini okur gibiydim 👌👌
YanıtlaSilYusuf Atılgan olmayan başka birinin bir hikayesine ilk kez vuruldum, kendimi buldum. İnce ince işlenmiş bir öykü.
YanıtlaSil