Mendilci Teyze

Kirlenmişti sanki üstü gibi ruhu da! Doğruldu hemen, yattığı yerden saate baktı akrep on bire dayanmış yelkovan akrebine kavuşmak için çaresizce saniyenin çırpınışını seyrediyordu. Gülümsedi küçümsercesine, ki uzun bir aradan sonra dudakları ilk defa hareket etmişti, bu yelkovanla kendi arasındaki bağlantıya verdiği bir tepkiydi. Epey geç olmuştu artık onun için güneşin perdeyi yalayarak geçtiği ışığın yansımasına baktı. Ölüm çok uzaktı ona bir zamanlar. Gözüyle gitti mutfağa, üç gün önce reklamlarda gördüğü heyecanla sipariş verdiği uzun uzun kullanacağını düşündüğü kahve makinasının paketi açılmadan duruyordu öylece. Geçen gece yaşadığı çelişki sancısının içine düştü tekrar. Yine bu dünyaya sığamıyordu. Et ve kemikten olan vücudu varoluş sancıları ile cebelleşen ruhuna yetmiyordu. Geldi gözüyle mutfaktan, şimdi de odadaki aldığı yeni eşyalara baktı. Ne kadar da uzun planlar yapmıştı. İnsan oğlu hep böyle değil midir zaten dedi. Daha yarını hesaba katmadan yılların planını yaparlar ve yarın, dün olur onlar için. Ömürlerinden günler çalarlar, böylece kendi zamanlarının hırsızları olurlar. Bu ruhunun ve beyninin girdabında sürüklenen düşüncelerini zil sesi bir hışımla kesti. Yükseldiği yerden inip son bir kez daha o kapıyı açmayı düşündü. Son bir kez daha kapıda kim varsa gülerek selamlamak, iyi günler demek... Gerçi gülmek, birkaç zamandır, evrendeki herhangi bir boşluktan ibaretti. Bu kadar yabancı, anlamsız ve boştu. Din don! Kapı sesi son kez çaldı. Kapıdaki insanını uzaklaşan ahenkli ayak sesleriyle oda tekrar kendi sessizliğine mahkûm oldu. Yükseldiği yerden camı göre biliyordu, camın selamladığı ışıklı yolu da. Kalabalık yine telaşla hayata yetişmeye çalışıyordu. Simalar farklı, eylemler aynıydı. O yolda mendil satan teyzeyi gözü seçti. Geçen birden önüne atlamıştı bu teyze. Neye uğradığına şaşırmış hemen çekilmişti. Ne vardı ki yardım haykırışlarıyla bakan gözleri aklından çıkmıyordu. Aslında yardım haykırışı diye yorumladığı o gözler bir çığlıktı utancın çığlığı, her gün acıyarak yüzüne bakan insanların karşısında rencide oluşunun çığlığı, bu düzenin içinde ezilenlerin çığlığı... Dönen değirmenin çarkı ona dönmüyordu. Kimdi hakkını yiyen bu doymak bilmeyenler? Her gün yüzüne acıyarak bakanlar mı? Yoksa yüzüne bakarak acıyan insanların vezirleri, şahları mı? Belki de yardım et diyordu, yardım et! ''beraber bulalım onları hakkımızı isteyelim. Mendil alma benden, hakkımı al o insanlardan! Düşünmek, onların isyanını içinde yaşamak öldürüyordu aslında onu. Belki de direkt kendini teslim etmeliydi önce mendilci teyzeye. Hak terazisine kendi çıkmalıydı önce. Evet! diye bağırdı içinden mendilci teyzenin yanına gitmekti arzusu. Lakin yelkovan, akrebine kavuşmuş, yükseldiği sehpa devrilmiş, ipte yeterince gerilmişti...
   

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.