KATRAN KARASI



Gözlerimi açtım, hislerim de açıldı. Soğuk. Biz seninle bir kayıktayız. Sen belime dolamışsın kolunu, uyuyorsun. Kayık beşik gibi sallanıyor.
Tepemizde kumullar gibi yıldızlar… Kaynıyorlar. Üstümüzdeki battaniyeyi kenara atıp hafifçe doğruluyorum. Keşke düştüğümde de böyle doğrulabilseydim. Sen uyanma diye çıtımı çıkarmıyorum ama kayık tıngır mıngır... Geldik mi, diyorum; sesin çıkmıyor. Susuyorum. Kolun hâlâ belimde. Elini avcumun içine alıyorum. Ellerin el değil, sanırsın ayrı bir millet! Okşuyorum, böyle karşı çıkıyorum bir milletin en hoyrat nesline. Yaralarım da hep böyle açılıyor. 
Hava soğuk. Buz gibi. Zehirli hâttâ. Puslu ve katı. İçine çeksen içindeki boşlukları doldurmaz, ah etsen boşalmaz. Kayıktayız. Beşikteyiz. Ölü bebek beşiği… Sessiz ve hareketli. Bi' keresinde sormuştun bana " Annenin kucağı artık senin yuvan değilse nereye gidebilirsin ki?" diye. Şimdi cevap veriyorum sana: Var olduğun yere! O yer ki sapasağlam, gizli. Ama var. Biliyorum. 
Yüzüne bakıyorum. Dişlerini gıcırdatmıyor veya söylenmiyorsun.
Öyle ya da böyle ilerliyoruz.
Derken, kayık duruyor birden. Denizin dibinden, o katran karasından, kıl yumakları ve eller yükseliyor. Kızıl saçlı bir kız yüzerek geliyor, kayığa tırmanıp başında ağlamaya başlıyor.  Uğunuyor, ellerini yumruk yapıp yapıp dizlerine indiriyor. Öldü o! Öldü o, diye bağırırken anlamıyorum hiçbir şey. Denizin dibinden insanlar çıkmaya devam ediyor. Şu gelen  arkadaşın Kadir, bu baban, Aha bu da Cemal… Anem çok erken gitti ama o senden çok daha erken gitti, diyor bana. Anlamıyorum. Herkes bana dik dik bakarken yüz bilemedin bin kişi kayığa doluşuyoruz. Bağırıyorlar bana, kızıyorlar. Nefesleri ölü balık kokulu. Onu öldürdün, diyorlar. Yok! O yaşıyor, diyorum. Simsiyah dudaklarından bağrışlar yükseliyor. Üzerime yüyor, yumruklarını sıkıp dişlerini gösteriyorlar. Atılıp sarsıyorum seni. Uyanmıyorsun. Yorulmuştur. Artık yorulmuştur, diyip yanına kıvrılıyorum. 
Gözlerimi açtım. Yataktayız. Kâbus, diye bağırıyorum. Yanımda olduğunu görünce hemen ağzıma götürüyorum ellerimi. Ellerim pis balık kokuyor ve kapkara. İğreniyorum. 
Çıkardığım sese sebep uyanırsın sanıyorum. Ama  belimdeki kolun çürümüş, kılın bile kıpırdamıyor senin. Kıpırdamıyor ve dudakların katran karası.

25 Kasım 2019 gecesi/ Sabaha karşı üç.
Muhammet Eren Pehlivan



1 yorum:

Blogger tarafından desteklenmektedir.